
Aşırı Uyaran Çağında Çocukluk
Yapılan araştırmalara göre insanlar günde binden fazla reklama, yani reklamların yarattığı uyarana maruz kalıyor. Peki bu reklam şirketleri için neden önemli? Çünkü uyaran, insanın dış dünyayla kurduğu bağlantıdır. Bir şeyin dikkat çekmesi, merak uyandırması, öğrenilmesi ve içe alınması bir canlanma halidir.
Aslında bunun başlangıcı, bebeğin anneden aldığı uyaranlarla anneyi fark etmesinde yatar. Bebek, annesinin sunduklarını içe alarak canlanır ve hayata adım atabilir.
Buraya kadar her şey güzel. Ama düşünelim, tok olmasına rağmen sürekli emzirilmeye çalışılan ya da uyuduğu halde üzerine ninni söylenmeye devam edilen bir bebek nasıl hissederdi?
Bir bebeğe ihtiyacından az ya da fazla uyaran vermek, her iki durumda da bir ihlaldir. Kapasitesinden fazlasını vermek, onu yok etmek gibidir.
Gizil Dönem ve Önemi
Bebeklikten ilkokul çağına kadar çocuk, uyaranlar ve dürtüleriyle yaşar: açlık, tokluk, sevgi, bakım… Ama bir dönem gelir ki (genellikle okul çağına denk düşer), buna gizil dönem deriz. Çocuk artık dürtülerini bastırabilir, öğrenmeye yönelir. Merak eder, ezberler, içe aldıklarını işler. Bu dönemin en önemli özelliği, işleyebilme kapasitesinin açılmasıdır. Artık sadece doyum değil, entelektüellikten, öğrenmekten de zevk alır. Haz ve dürtüsel yaşam bir süreliğine geri çekilir.
Dijital Çağda Gizil Dönemin Kaybolması
Fakat bugün şu soruyu sormalıyız. Dijital çağda gizil dönem evrenselliğini ve varlığını kaybediyor mu? Sanırım çocuklar gizil dönemi yaşamadan, doğrudan dürtüsel bir yığın halinde ergenliğe geçiyor olabilirler.
Yoğun çalışma tempoları, gece ve gündüzün aynı hale gelmesi, yalnızlığın olumsuz bir şeymiş gibi sürekli vurgulanması… Hepsi bu süreci besliyor.
Binlerce reklam, ışık, görsel ve bildirimle kuşatılan bir insan, işleyemediği uyaranlar arasında sadece ham dürtülerle yaşamaya başlar. Bu, aslında gizil dönem yaşamadan bebeklik ve çocukluk döneminin devam etmesi gibidir:
- Haz odaklı yaşam
- Erteleme kapasitesi olmayan davranışlar
- İstediğini hemen isteyen yaklaşım
- Simgeleştiremeyen, temsili olmayan düşünce
- Geleceğe yatırım yapamayan bir varlık…
Frontal Lobun İşlevlerinin Ketlenmesi
Bu tablo, frontal lobun işlevlerini ketler. Düşünme kapasitesi küçülür, anlık yaşantılara sıkışılır. Sonuçta da çocuksu bağımlılık gelişir. Her istediğine hemen ulaşma arzusu, insanı en erişilebilir nesneye bağımlı hale getirir. Burada akla gelen ilk şey ekran.
Ne Yapılabilir?
Bugün dışarı çıktığımızda binlerce ışık, reklam, uyarı görüyoruz. Bu kadar fazlalığın içinde düşünme yetisinin hayatta kalması neredeyse imkânsız. İşte bu yüzden hem kendimizi hem de yakınlarımızı aşırı uyarandan korumamız gerekir.
Öneriler:
- Çocuğunuza ve kendinize küçük boşluklar bırakın
- Sıkılmasına izin verin
- Ekranları sınırlayın
- Uyaranı azaltın
Çünkü sıkılabilmek, düşünmeyi besler.
Kli.Psk Halil İbrahim YALÇIN - Genç ve Yetişkin Psikoterapisti